19 Kasım 2016 Cumartesi

Issız Orman

bir varmis bir yokmus, evvel zaman icinde, kalbur saman icinde, bir kasabanin biraz ilerisinde kucuk bir orman varmis. Bu kasabada yasayan tum insanlar genelde cok mesgullermis. bu yuzden ormana giden hic olmazmis. sadece ormanin yanindaki otoyoldan arabayla hizlica gecerler, ormanda ne var ne yok hic bilmezlermis.

ormanda yasayan hayvanlar (bunlari beraber sayabilirsiniz, kucuk bir orman oldugu icin vahsi hayvanlar yok, sincap, kunduz, tilki, baykus, ordek, tavsan gibi) ormana insanlarin gelmemesine cok uzuluyorlarmis. boyle guzel bir ormanin temiz havasindan, mis gibi cicek kokularindan keske onlar da faydalansa, keske cocuklar ormanda kostursa bizimle oynasa diye soylenirlermis. birgun hep beraber bir toplanti yapmislar, ne yapsak ne etsek de insanlari ormana getirebilsek? (cocuktan oneriler alin) bir tanesi bir piknik alani yapalim demis, bir digeri de havuz. baska bir hayvan da en iyisi bir cocuk parki yapalim, cocuklar ormani severse buyukler de sever. bu fikri hepsi cok begenmis ve calismaya baslamislar. ormanin yola bakan tarafinda biraz bos bir alan varmis, buraya yapalim ki yoldan gorsunler diye dusunmusler. Peki ya bu parka neler yapmaliyiz ki cocuklar sevsin diye sormus iclerinden birisi. Tabi ki bir kaydirak, birkac salincak (cocugunuz soylesin), tirmanma merdiveni de olabilir, bir de oyun evi cok hos olur!

butun hayvanlar derhal calismaya baslamis. kuru odunlari toplamislar, kunduzlar bunlari disleriyle kesmis, uclarini sivriltmis. kuslar ucarak uzaklardan ipler bulup getirmisler, bunlarla salincak yapmislar. ordekler golun icinden guzel taslar cikarmislar, parki bu taslarla suslemisler, tavsanlar odunlari baglamis, sincaplar mese palamutlarini iplere dizip oyun evine susler yapmis. cicekler ekmisler ve cok guzel bir park insa etmisler.

sonra heyecanla beklemeye baslamislar, fakat hala kimse gelmiyormus. park yolun kenarinda oldugu halde, arabalar cok hizli gectikleri icin kimse parki farketmiyormus. bunun uzerine sincaplar parkin hemen yanindaki agaclara cikmislar ve yoldan gecen arabalara mese palamutlari, findik atmaya baslamislar. arabanin uzerine dusen tik tik seslerini duyunca, arabanin icindekiler bu ses nerden geliyor diye etraflarina bakmaya baslamis, ve cocuklar hemen parki farketmis. anneee bu parka gideliiim, baba burada ineliiiim diye heyecanla bagirmislar.

boylece insanlar parki farketmeye ve her gecen gun daha cok cocuk parki ziyaret etmeye baslamis. cocuklar parkta biraz oynadiktan sonra ormanin icine giriyorlarmis. cunku ormanda kesfedilecek ne cok sey varmis. degisik degisik kocaman agaclarin arkasina saklanip saklambac oynamak, yere dusen yapraklari, yemisleri toplamak, mis gibi cicekleri koklamak cok eglenceliymis. ve hayvanlar, cocuklar hayvanlari da farketmisler, onlarla yakalamaca oynamislar. cocuklar ormani cok sevdigini goren buyukler her gelislerinde biraz daha uzun kalmaya baslamislar. yanlarinda piknik sepetlerini bisikletlerini getirmisler. ve ormanin tum guzel ozelliklerinden faydalanmaya baslamislar. 

bizim issiz orman, hayvanlarin bu sahane fikri sayesinde yeniden cocuk sesleriyle dolup tasan, civil civil bir orman olmus. ve oraya gelen her insan huzur dolmus oradan mutlulukla ayrilmis.

burda da masal bitmis.

18 Kasım 2016 Cuma

Pırt baba

not: kizim komik bir masal istemisti bu masal bu yuzden uyduruldu. bu ara en cok guldugu seyler, pirt kaka gibi kelimeler iceren oyunlar :)

bir varmis bir yokmus, evvel zaman icinde kalbur saman icinde yasli bir adam varmis. bu adam kuru fasulyeyi cok severmis. her gun ogunlerinden birinde illa ki bir tabak da kuru fasulye yermis. fasulye yemesine diyecegimiz birsey yok amaaa, bu fasulye de cok gaz yaparmis. adamcagiz napsin durmadan pirt pirt diye gaz cikarirmis. yolda yururken bile pirt pirt sesleri cikardigi icin insanlar ona pirt baba lakabini takmislar. yanindan gecerlerken selam pirt baba nasilsin diye laf atarlarmis.

pirt babayi en cok mahallenin cocuklari severmis. cunku pirt baba sokaktan gecerken hemen pesine takilirlar, pirt baba pirt baba bize bir pirt atsana diye onu kizdirirlarmis. pirt baba da gelin buraya sizi yumurcaklar, yakalarsam kulaginizi cekicem kacmayin diye kovalarmis. cocuklar onun bu kovalamacasindan cok hoslanirlar bu yuzden kizdirmaya devam ederlermis.

bir zaman sonra pirt baba artik bu sakalardan usanmis. insanlarin onunla dalga gecmesine uzuluyormus. bu yuzden ne kadar cok sevse de fasulye yemeyi birakmis, fasulye yemeyince de artik gazlanmaz olmus. bu yuzden yururken pirt pirt diye ses cikarmiyormus.

diger insanlar bunu farketmisler ama biraz da uzulmusler, cunku pirt babayla sakalasmak cok hoslarina gidiyormus. fakat buyukler onu anlamis, bir daha alay etmeden onunla konusmaya baslamislar. peki kucukler? onlar pirt babanin eski halini cok ozluyorlarmis, ne guzel bizimle oyun oynuyordu artik hic oynamaz oldu diye uzulmusler.

cocuklardan birinin aklina bir fikir gelmis, haydi arkadaslar gelin pirt babaya bir pasta yapalim ve ona goturelim, daha once yaptiklarimiz icin ondan ozur dileyelim. hepsi kabul etmis ama cocuklarin aklinda baska bir kurnazlik varmis. guzel bir pasta yapmislar ve pirt babanin evine varmislar.

hosgeldiniz cocuklar hayirdir demis pirt baba. cocuklar da ona pasta getirdiklerini, ozur dilemek istediklerini soylemisler. pirt baba pastayi afiyetle yemis ama bir sure sonra yuzunun rengi kizarmaya baslamis. oyle cok gazi gelmis kiii, onu tutmaya calistigi icin kipkirmizi oluyormus. en sonunda dayanamamis ve piiiirt diye gaz cikarmis. pirt baba cocuklara donmus ne vardi bu pastanin icinde, sizi yumurcaklar gelin buraya kacmayin diye onlari kovalamaya baslamis. cocuklar kikirdayarak kacarken fasulye pirt baba fasulyeee, sana fasulyeli pasta yaptik diye bagirmislar.

pirt baba kizmis kizmasina ama cocuklarla boyle sakalasmak da cok eglenceliymis dogrusu. bir daha onlara fazla kizmamis ve tekrar fasulye yemeye baslamis :)

burda da masal bitmis.

16 Kasım 2016 Çarşamba

Noel Babanın Habercisi

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde uzak ve soğuk ülkelerin birinde Noel baba yaşarmış. Her sene yılbaşı zamanı, çocuklara hediye dağıtırmış, bu yüzden yıl boyunca yardımcıları ile beraber durmadan çalışırmış.

Noel babanın bir de habercisi varmış. Bu haberci geceleri tüm çocuklu evleri dolaşır, çocukların hangihediyeleri istediğini öğrenirmiş. Çocuklar bazen mektuplara yazarmış, bazen de resimlerini çizerlermiş istediklerini. İşte bu haberci de evleri dolaşırken bu mektuplara ve resimlere bakar, sonra da öğrendiklerini Noel babaya iletirmiş. Noel baba kendine haberci olarak, ormanın en uzun boylu hayvanını seçmiş, yani zürafayı. Zürafa çok uzun boylu olduğu için yüksekteki pencerelerden de bakıyormuş, bazen de kafasını bacadan içeri sokabiliyormuş.

Zürafa yine bir gece herkesler uyurken dolaşmaya çıkmış, bir çok evi gezmiş, oyuncakları not etmiş. Bir diğer eve geldiğinde kafasını bacadan sokmuş ancak birden bire kafası bacaya sıkışmış. Kendi kendine çıkarmaya uğraşırken çıkardığı sesleri duyan çocuk uykusundan uyanmış. Zürafayı görünce gözlerine inanamamış, sen de kimsin böyle demiş. Zürafa ben Noel babanın habercisiyim bana yardım et sıkıştım demiş. Çocuk onun boynunu tutmuş ve zürafa kurtulmuş. Teşekkür edip oradan ayrılmış. Sabah olunca çocuk o sırada kahvaltı masasında toplanmış olan anne babasına ve kardeşlerine gece olanları anlatmış. Fakat kimse ona inanmamış, sen rüya görmüşsündür demişler. Çocuk çok üzülmüş ama rüya görmediğini de biliyormuş, çünkü zürafaya dokunmuş onun sıcaklığını hissetmiş.

Aradan zaman geçmiş ve yılbaşı zamanı gelmiş. Bir sabah uyanınca herkes hediyeleriaçmak için ağacın altına koşmuş. Fakat herkesten farklı olarak çocuğun bir değil iki hediyesi varmış. Bir tanesi onun istediği hediye, bir tanesi de Noel babadan gelen özel bir hediye. Üzerinde bir not varmış,  bu hediye habercim zürafayı kurtardığın için teşekkür hediyesi. Bunu gören diğerleri çocuğun anlattığı hikayenin rüya olmadığını anlamışlar ve ondan özür dilemişler. Bir daha da ona hep inanmışlar.

13 Kasım 2016 Pazar

Badanacı ve Sihirli Kapı

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir badanacı adam varmış. Bu adam sabahtan akşama kadar duvarları boyar, rengarenk tertemiz odalar yaparmış. Badana yapmayı çok seviyormuş ama bazen bütün gün bir odada tek başına olunca sıkılıyor ve arkadaş arıyormuş.

Günlerden bir gün yine böyle badana yaparken çok sıkılmış. Her zaman fırçasını yukardan aşağı doğru hareket ettirmesine rağmen biraz değişik yapmak istemiş bu kez. Üç kere yukardan aşağı, aşağıdan yukarı boyamış, aynı yere iki kere soldan sağa, sağdan sola doğru sürtmüş, bir kere de çapraz yapıp çarpı işareti yapmış veee tam o anda boyadığı yerde bir kapı ortaya çıkmış. Adam gözlerine inanamamış. Kafasını uzatmış ama pek birşey görememiş. Önünde oldukça loş bir koridor uzanıyormuş. Sonra kulak vermiş, neşeli sesler geliyormuş. Sonra da havayı koklamış; mis gibi güzel kokular duymuş. Bu yüzden hiç korkmamış ama yine de kapıdan içeri girememiş. Çünkü ya kapanırsa, sonra nasıl dönecek? Kafasını çıkardıktan kısa bir süre sonra kapı gözden kaybolmuş. Badanacı duvarı eliyle yoklamış; hayır yine bir duvar, tek bir delik bile yok. Bu kapı nerden çıktı ki böyle?

Sonra düşünmüş, herhalde benim yaptığım bir şeyden oldu bu, ne yapmıştım ki? Ha evet hatırladım bir çarpı yapmıştım ondan olmalı. Fırçasıyla yine aynı kocaman çarpı yapmış ama hiç bir değişiklik olmamış. Hımm önce yatay mı boyamıştım, yok yine olmadı (burada çocuğunuzdan tam sırasını ve sayılarını hatırlamasını isteyebilirsiniz). Tamam şimdi hatırladım, üç kere dikey git gel, iki kere yatay ve bir de çarpı. İşte yine kapı karşımda...

Bu sefer kapıdan içeri adımını atmış, çünkü artık Sihirli hareketleri biliyormuş. Yürümüş yürümüş birden bire bir ormanın içinde bulmuş kendini. Etrafa bakmış, çok değişik ağaçlar ve çiçekler, mis gibi kokular ve durmadan koşturup bazı işler yapan tuhaf yaratıklar varmış. Bu yatarıklarinsana benziyormuş ama boyları çok kısaymışve hepsinin derisi ve saçları farklı renklerdeymiş. Bir tanesi minik bir evin bahçesini süpürüyormuş, biriçamaşır asıyormuş. Birkaç tanesi birşeyler taşıyormuş, bazıları yemek vecupcake yapıyormuş (burada çocuğunuz bazıları şunu yapıyormuş bazısı bunu diye önerilerde bulunabilir). Herkes öyle meşgulmüş ki, kimse bu kocaman adamı farketmemiş. Bir tek oyun oynayan çocuklar görmüş hemen yanına gelmişler. Anne ve babalarına seslenip bakın burda bir dev var diye çağırmışlar.

Çocukları duyan diğer tüm yaratıklar korkarak adamın etrafına toplanmışlar. Badanacı korkmayın size zarar vermem ben badanacımın, Sihirli bir kapıdan geçince kendimi burda buldum, siz kimsiniz burası neresi diye sormuş? İçlerinden birisi burası Troll ülkesi, biz de trolleriz, hoşgeldin demiş. (Burada çocuğun ilgisine göre yaratıklar değişebilir, şirinler, periler, cüceler. Bu ara kızım trolleri seviyor diye troll dedim)  Sonra konuşmaya başlamışlar, badanacı kendinive yaşadığı yerianlatmış, onlar da troll ülkesini. Adama yiyecekler ikram etmişler ve arkadaş olmuşlar. Birkaç saat sonra badanacı artık dönmeliyim işimi bitirmem lazım demiş ve onlara veda etmiş. Troller de yine gel bizi unutma demişler. Badanacı geldiği yoldan dönmüş, kapı hala açıkmış ve odaya girer girmez tekrar gözden kaybolmuş.

Bu Sihirli gezi ve yeni arkadaşları ona öyle iyi gelmiş ki can sıkıntısı geçmiş ve kalan işini bir çırpıda bitirivermiş.

Ve bundan sonra ne zaman canı sıkılsa Sihirli hareketleri yapıp trollülkesine gitmiş. Daha bir çok maceralar yaşamış ama bunlar da başka masaldaaaa. :)

12 Kasım 2016 Cumartesi

Şakacı 9

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, sayılar ülkesinde yaşayan bir 9 rakamı varmış. Bu 9 rakamı, şaka yapmayı diğer rakamları kandırmayı çok severmiş. Yolda yürürken ters yürürmüş ve onu görenler merhaba 6 nasılsın dediklerinde hiç bozuntuya vermezmiş. Aynı rakamlar biraz sonra gerçek 6 nın yanından geçince şaşırırlarmış, e daha demin yanımızdan geçmemiş miydin sen diye?

6 bu duruma çok kızıyormuş, çünkü bu sefer de diğer rakamlar onu 9 sanıyormuş. Yolda 6 yı gördüklerinde "selam 9 yine bizi kandırıyorsun ama biz kanmıyoruz" derlermiş. 6 da, hayır ben 9 değilim gerçekten 6'yım diye söylenirmiş, ama inandıramazmış.

Bir gün sayılar ülkesinde bir yarışma düzenlenecekmiş. Bu yarışmayı kazananları harika hediyeler bekliyormuş. Bütün rakamlar çok heyecanlanmışlar ve yarışmaya katılmışlar. Yarışmanın ilk aşaması zıplayarak tavanda bulunan uçan balonları patlatmakmış. Hepsi zıplamaya başlamış; üç rakamı 7 tane, beş rakamı 1 tane, on rakamı 4 tane, altı rakamı on tane patlatmış. Diğer rakamların bazıları biraz patlatmış bazıları hiç patlatamamış ama en çok patlatan 6 olduğu için bu aşamanın galibi o olmuş.

İkinci aşamada ise tırmanma varmış. Bütün rakamlar bir duvarın önünde dizilmişler ve işaretin başlamasıyla start almışlar. Kıran kırana bir mücadele sonucu, en hızlı tepeye çıkan rakam 9 olmuş.

Yarışmanın üçüncü aşaması ise koşuymuş. Bütün rakamlar bailangıç çizgisine geçmişler. Başla düdüğü çaldığında hızla fırlamışlar. En önde 7 varmış, ardından 1 geliyormuş, 8 de fena değilmiş ama 6 atak yapıp onu sollamış. Yolun yarısı geride kaldığında bazı rakamlar yorulup yavaşlamaya başlamış. Bunu gören 9 biraz daha gayret gösterip hızlanmış, biraz daha uğraşsa öne geçecekmiş ama 7 başlangıçtaki liderliğini koruyormuş. Bunu hazmedemeyen, ne olursa olsun birinci olmak isteyen 9'un aklına bir kurnazlık gelmiş ve birden yuvarlanmaya başlamış. Yuvarlanmış yuvarlanmış ve bitiş çizgisine ulaştığında ters haledeymiş ve kazananı anlamak için bu anın fotoğrafları çekilmiş. Evet kazanan 6 oldu diye anons edilmiş. Dokuz itiraz etmiş, hayır ben altı değilim dokuzum ben kazandım demiş ama kimseyi ikna edememiş.

Hile yaptığı için kazanan rakam 6 olmuşve dokuz bu işe çok bozulmuş. Hatasını anlamış ve bir daha başkasını rahatsız eden şakalar yapmamış.

Burda da masal bitmiş.





9 Kasım 2016 Çarşamba

Lili'nin çiçeği

Bir varmış bir yokmuş, evvelzaman içinde kalbur saman içinde, sevimli bir aile varmış. Bu ailede anne ve küçük kızı Lili, çiçekleri çok severmiş. Bahçelerine, saksılara, rengarenk güller, laleler, sarmaşıkar, leylaklar ekerlermiş.

Lilinin en sevdiği çiçeği pembe bir çiçek, odasının penceresinde saksıda duruyormuş. Lili her sabah uyanınca onunla konuşur, suyunu verir ve kuruyan yapraklarını temizlermiş. Bir sabah uyanıp çiçeğinin yanına gittiğinde ne görsün? Çiçek boynunu bükmüş, solmaya başlamış. Ne oldu sana güzel çiçeğim diye sormuş.

Çiçek cevap vermiş, yakından dikkatli bak göreceksin. Lili dikkatlice bakınca bir de ne görsün? Yeşil yaprakların dalların üzerinde, yine yeşil renkli küçücük böcekler. Bunlar ne demiş, bunlar yaprak bitleri demiş çiçek, beni yiyorlar. Lütfen beni kurtar.

Lili hemen annesine koşmuş. Anne anne  çiçeğimd bak, üzerinde böcekler var onları nasıl temizleyeceğiz? Çiçeğimi yiyorlar... Annesi hadi gel bakalım botanik ansiklopedisinde bir bilgi var mı? Ansiklopediyi açmışlar, yaprak bitleri hakkında bilgi aramışlar. Ve bulmuşlar. Şöyle yazıyormuş;

Bitkilerin üzerindeki yaprak bitlerinden kurtulmanın en etkili yolu, uğur böcekleridir. 

Annesi hadi gel biraz uğur böceği bulalım deyip bahçeye çıkmışlar ancak bahçedeki bitkilerde hiç yokmuş. Lili telaşlanmış, ne yapıcaz anne nerden bulacağız? Annesi hadi demiş kıra gidelim orada kesin vardır. Yanlarına bir kavanoz alıp kırlara gitmişler. Çalılıkların arasında dikkatle dolaşmışlar ve uğur böceklerini bulmuşlar. Birkaç tane kavanoza koyup eve dönmüşler.

Lili hemen çiçeğin yanına koşmuş, uğur böceklerini çiçeğinin üzerine koymuş ve beklemiş. Uğur böcekleri yaprak bitlerini yemeye başlamışlar ve çabucak bitirmişler. Karınları tombul tombul olduktan sonra uçup gitmişler.

Yaprak bitlerinden kurtulan pembe çiçek yeniden canlanmış parlamış. Birbirinden güzel bir sürü yeni çiçekler açmış. Lili de çok mutlu olmuş.

Burda da masal bitmiş.




8 Kasım 2016 Salı

Çikolata Dükkanı

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde, içi her daim mis gibi çikolata kokan, küçük sevimli bir dükkan varmış. Bu dükkanda çeşit çeşit çikolatalar, şekerler, kurabiyeler satılırmış. Dükkanın sahibi çikolatacı dede, hergün taze çikolatalar hazırlarmış hem de çeşit çeşit. Erimiş çikolataları kalıplara döker, kelebek, kardan adam, at, ayıcık, kalp gibi farklı şekillerde çikolatalar yaparmış. Bazıları bol sütlüymüş, bazıları fındıklı bademli, bazıları da kuru meyveli.

Bu dükkanın müşterileri hiç eksik olmazmış ama yılbaşı zamanları daha da fazla satılırmış çikolatalar. İnsanlar sevdiklerine kutu kutu çikolata hediye ederler, hepberaber yerler, soğuk kış günlerinde içmek için sıcak çikolata yaparlarmış.

Günlerden birgün, bir çocuk çikolata dükkanının camından içeriyi seyrediyormuş. Canı çok çikolata çekmiş ama hiç parası yokmuş. Çikolatacı dede onu görmüş, ufaklık gel bakalım buraya hangi çikolatadan vereyim sana diye sormuş. Çocuk, yok ben almayacağım sadece baktım teşekkür ederim demiş. Çikolatacı dede çocuğun parasının olmadığını anlamış. Gel bakalım sana bir teklifim var demiş. Bu günlerde işlerimçok yoğun yetişemiyorum, bana dükkanda bir yardımcı lazım, sana iş teklif etsem ne dersin? Çocuk ben çikolata yapmayı bilmiyorum ki nasıl yardım edebilirim diye sormuş. Dede cevaplamış. Bütün gece çikolata hazırlıyorum ama sabah onları paketleyecek vaktim olmuyor, yapman gereken çikolata paketleri hazırlamak. Kutulara ve poşetlere çikolata koyup onları kurdeleyle bağlamak. Ne dersin yapabilir misin? Karşılığında sana hergün biraz para ve çikolata vereceğim. Çocuk çok sevinmiş evet yapabilirim demiş ve hemen işe başlamış.

Çocuk çikolataları çeşit çeşit kutulara poşetlere koyarak çok güzel paketler hazırlıyormuş. Hergün çikolatalarla beraber vakit geçirdikçe onlarla sanki arkadaş olmuş. Birgün yine böyle çalışırken bir ses duymuş. Heyy biraz nazik ol başımı çok sıkıyorsun demiş birisi. Çocuk şaşırmış, kimsin sen burda kimse yok ben birşey yapmıyorum. Elindeyim görmüyor musun, çok sıkı tutma beni acıttın. Çocuk eline bakmış, elindeki ayıcık çikolatasıymış bu. Gerçekten sen mi konuşuyorsun? Evet ya ne sandın. Tamam kızma hemen bırakıyorum demiş ve nazikçe koymuş. Sonra diğer çikolatalardan sesler yükselmiş. Ben çikolata olmaktan çok memnunum demiş at, hem tatlıyım hem de güzelim. Gerçek kardan adamken eriyeceğim diye korkuyordum, şimdi de eriyorum keşke hiç erimesem demiş kardan adam. Kelebek sırayı almış, ben bu rengi hiç sevmiyorum, hani nerde benim parlak renklerim?

Böyle bütün çikolatalar şikayetlerini anlatmışlar. Çocuk da hepsini dinlemiş ve dileklerini yerine getirmiş. Kardanadamı soğuk bölüme koymuş hep, kelebeğe de gıda boyalarıyla renk vermiş, ayıcığa hep nazik davranmış ve diğer tüm çikolatalar nasıl istiyorsa öyle davranmış. Ve onları öyle güzel paketlerle süslemiş ki küçük dükkanın çikolataları eskisinden daha çok satılır olmuş. Müşteriler hep memnun kalmışlar.

Çikolatacı dede, bu değişimin farkındaymış ama nasıl olduğunu anlayamıyormuş. Çünkü çikolatalar sadece çocukla konuşuyormuş. Çocuğun temiz bir kalbi ve özgür bir ruhu olduğu için sadece böyle olanlar duyabilirmiş o sesleri.

Çocuk orada mutlulukla keyifle çalışmış, hem para kazanmış hem de en sevdiği çikolatalardan yemiş. Fazlasını ailesine götürmüş, arkadaşlarıyla paylaşmış. Hep beraber mutlu yaşamışlar.



7 Kasım 2016 Pazartesi

mor araba pitpit

bir varmis bir yokmus, evvel zaman icinde, kalbur saman icinde cok sevimli bir aile varmis (kac cocuk, adlari ne vs konusulabilir). bu ailenin PITPIT adinda mor renkli bir arabalari varmis. bu arabaya pitpit demelerinin sebebi yolda giderken DIRIN DIRIN DIRIN , PIT PIT PIT  diye sesler cikarmasiymis. hep beraber gezmeye gittiklerinde hoplaya ziplaya

DIRIN DIRIN DIRIN , PIT PIT PIT
DIRIN DIRIN DIRIN , PIT PIT PIT
DIRIN DIRIN DIRIN , PIT PIT PIT

diye diye giderlermis. bir gun yine boyle gezmeye giderken yolda birden bire pitpitin tekerlegi patlamis, hepsi arabadan inmisler ve tamir etmek icin yedek tekerlegi cikarmislar. babasi krikoyu tekerlegin altina yerlestirmis. bu bir cesit pompa imis. pompa yaptikca arabanin tekerlegi havaya kalkiyormus. babasi kaldirmis kaldirmis kaldirmis, tam tekerlegi degistirecekken, pitpit geri geri kaymaya baslamis. yol da biraz yokusmus zaten. meger kaymasin diye diger tekerleklerin arkasina engel koymayi unutmuslar.

pitpit yokustan asagi kayarken hep beraber arkasindan kosmuslar, pitpiiit nereye gidiyorsun geri geeel diye. pitpit gitmis gitmis en sonunda bir caliliga carparak durmus.

pitpitin yanina varinca hep beraber ittirerek yeniden yola cikarmislar. bu sefer gerekli onlemleri alarak tekerlegi degistirmeyi basarmislar ve kaldiklari yerden yola koyulmuslar. yolda giderken gideken pitpit yine sarkisini soylemeye baslamis

DIRIN DIRIN DIRIN , PIT PIT PIT , CIR CIR CIR
DIRIN DIRIN DIRIN , PIT PIT PIT ,  CIR CIR CIR
DIRIN DIRIN DIRIN , PIT PIT PIT ,  CIR CIR CIR

bunu duyan aile sok olmus, pitpit sana ne oldu boyle neden  CIR CIR CIR diyorsun demisler. tekrar arabadan inip pitpitin nesi oldugunu anlamaya calismislar. babasi bir de motora bakayim demis ve kaputu acmis. birden bire ustune onlarca bocek atlamis. adam neye ugradigini sasirmis.  boceklerden birine dikkatli bakmislar meger bu circir bocegiymis. meger pitpit caliliga carptiginda, ordaki circir bocekleri icine dolmus. tamam neden bu ses cikardigin  anlasildi pitpit simdi rahatlamissindir demisler ve tekrar yola koyulmuslar. hareket edince pitpit yine sarkisini soylemeye baslamis

DIRIN DIRIN DIRIN , PIT PIT PIT , CIR CIR CIR
DIRIN DIRIN DIRIN , PIT PIT PIT ,  CIR CIR CIR
DIRIN DIRIN DIRIN , PIT PIT PIT ,  CIR CIR CIR

a-aaa olamaz, yine circir diyor bu pitpit nerede acaba bu bocek, off nasil bulacagiz simdi bunu diye yakinmislar. arabanin icine, disina, koltuklarin altina, her yere bakmislar ama bir turlu bulamamislar. sonunda aramaktan vazgecip evlerine donmusler yolda pitpit yine circirli sarki soylemis.

eve gelince herkes yorgunluktan koltuklara yigilmis. fakat circircir sesi hala kulaklarindaymis. benim duydugumu siz de duyuyor musunuz yoksa demis anne, evet hepsi duyuyoruz demisler, sesin kaynagini aramislar ve sonunda babanin onunde durmuslar. acaba nerde bu bocek derkeeen, babanin gomlek cebinden bir circir bocegi sicramis. iste yaramaz bocek nihayet seni bulduk demisler. onu bahceye birakmislar ve tekrar sevgili pitpitlarina kavustuklari icin cok sevinmisler

burda da masal bitmis.






deniz kizi ve yunus yavrusu

bir varmis bir yokmus, evvel zaman icinde kalbur saman icinde, masmavi kocaman bir deniz varmis. bu deniz oyle buyukmus ki, denizde yasayan tum canlilar gruplar halinde yasarmis. Kucuk baliklar, buyuk baliklar, yunuslar, deniz kizlari... bunlarin icinden bir tek deniz kizlari gruptan ayrilip uzaklara gidebilirmis, cunku onlar yari insan olduklari icin daha akillilarmis.

gunlerden bir gun denizkizi surusunden bir deniz kizi (bir ad secin , bizimki ariel dedi) bir yolculuga cikmaya karar vermis. buyuk denizdeki diger canlilari cok merak ediyormus. yuzmus yuzmus kucuk mavi baliklardan olusan bir suruye rastlamis. onlarla tanismis konusmus ve suruden bir kucuk balik, ariel ile yolculuk etmek istemis. yanindan hic ayrilmam soz veriyorum, hem beraberken canin sikilmaz demis. ariel de kabul etmis ve yola koyulmuslar. yuzmusleeeer yuzmusler birden bire karanlik sulara gelmisler. yukarida kocaman simsiyah seyler varmis, deniz kizi daha once bu kadar buyuk kayalar hic gormemis. birden bire kayalar hareket etmeye baslamis ve o zaman yukariya yuzup ne olduguna bakmislar. bunlar dev balinalarmis. deniz kizi ve kucuk mavi balik balinalara saskinlikla bakmislar, hic bu kadar buyuk balik gormemistik demisler. sonra balinalarla arkadas olmuslar, tepesindeki delige tirmanip, su puskurunce, hoop diye firlayip suya dalma oyunu oynamislar.

bir sure sonra deniz kizi ve mavi balik balina surusune veda etmis, yollarina devam etmisler. yine yuzerken yuzerken bu sefer karsisina yunus baligi surusu cikmis. ariel daha once yunus baliklarini gordugu icin biliyormus. kendilerini tanitmislar ve arkadas olmuslar. surudeki yavru yunus baliklariyla suda dalip cikarak yaris yapmislar. o kadar eglenmisler ve yorulmuslar ki, suruye veda edip yollarina koyulduktan uzun bir sure boyunca arkalarindan gelen yavru yunus baligini farketmemisler. yavru yunus baligi oyunun hala devam ettigini saniyormus, evinden uzaklastigini farkedememis. bir zaman sonra yavru yunus baligi durun beni bekleyiiin diye bagirinca arkalarini donmusler. bir de ne gorsunler yavru yunus baligi onlarla gelmis ve evinden coook uzaklasmis.

sen ne ariyorsun burda neden geldin diye sormuslar, o da oyun oynamak icin demis ama aslinda hatasini coktan anlamis. annesini ozlemeye baslamis ve beni surume goturun diye aglamaya baslamis.

deniz kizi ve kucuk mavi balik tekrar nasil geri doneceklerini bilmiyorlarmis, denizde her yonde olabilirmis suru, eyvah nasil bulacagiz yolu demisler. (bu kismi cocukla tartisabilirsiniz, nasil geri donebilirler diye. bilinen gerceklerden ziyade -iste koku ses vs- masalin bu kisminda biraz siradisi bir akis gerekiyordu zannimca, benim de aklima su geldi)

ne yapacaklarini dusunurken gokyuzunde birden bire gunes parlamis. suyun iclerine gelen gunes isinlari, suyun icinde pariltili bir yol ortaya cikarmis. kucuk mavi balik hayretle 'ariel kuyruguna bak' demis. ariel in kuyrugundaki balik pullarinin uzerinde binlerce kucuk parilti (glitter) varmis, suda yuzerken bu pariltilar suyun icine dokuluyor ve yuzdugu yerde pariltili bir iz birakiyormus. gunes parlayinca, tum o yuzdukleri yol, pariltili bir yol olarak gozlerinin onune serilmis. tekrar o yolu takip ederek yavru yunus baligini surusune ulastirmislar.

annesi cok endiselenmis ama yavrusuna kavusunca cok sevinmis. ariel ve arkadasina tesekkur etmis, onlar da suruden ayrilip maceralarina devam etmisler.

burda da masal bitmis :)

6 Kasım 2016 Pazar

duz tuylu kuzucuk

bir varmis bir yokmus, evvel zaman icinde kalbur saman icinde, bir ciflikte yasayan bir koyun surusu varmis. bu surudeki koyunlarin hepsinin beyaz kivircik tuyleri varmis. gunlerden bir gun bu koyunlardan birinin bir bebegi olmus. fakat o da ne, bu bebek diger tum kuzulardan farkliymis. tuyleri beyazmis beyaz olmasina ama hic kivircik degil, dumduzmus. annesi ona (cocugunuzla bir isme karar verin, kizim cicek dedi) cicek ismini vermis.

bu duz tuylu kuzucugu herkes yadirgamis. surudeki diger kuzular onunla oynamak istememisler. senin tuylerin dumduz hic bize benzemiyorsun demisler, ve onunla alay etmek icin bir isim takmislar (burada alayci bir isim soylesin cocugunuz, benimki poloka dedi)

poloka poloka
sen bizimle oynamaaaa

diye tekerleme soyleyip onu kovmuslar. Cıcek buna cok uzuluyormus, gun boyunca yalniz basina dolasip cani sikiliyormus. annesi ona uzulme kuzucum, sen cok guzel ve ozel bir cocuksun, benim icin cok degerlisin, seni cok seviyorum dese de arkadasi olmadigi icin mutsuzmus. bir gun yine boyle yalniz dolasirken yagmur yagmis ve butun tuyleri islanmis. cok usumus. hemen ahira kosup samanlarin icinde yuvarlanarak tuylerini kurutmaya calismis. o yuvarlanirken bazi samanlar, minik dallar tuylerine dolanmis. oylece uyuyuyp kalmis. uyandiginda tuylerini temizlemek icin silkinmis ve butun dallar samanlar dokulmus. tuyleri coplerden temizlenince bir de ne gorsun, tuyleri kabarmis ve kivir kivir olmus. yasasin benim de tuylerin kivircik oldu diyerek sevinmis.

fakat aradan biraz zaman gecince tuyleri yine duzlesmis. Ancak cicek kuzucuk tuylerinin nasil kivircik oldugunu anlamis. o gece yatarken annesinden tuylerine minik dallar dolamasini istemis. annesi de dilegini gerceklestirmis ve uyumuslar.

sabah minik dallari cikardiklarinda butun tuyleri kivircik olmus, annesi de cok sasirmis. cicek kosa kosa diger kuzularin yanina gitmis, bakin benim de artik tuylerim sizin gibi kivircik demis. kuzular cok sasirmislar. o zaman artik bizimle oynayabilirsin hadi gel demisler.

beraber kosmuslar, ziplamislar, yakalamaca, ziplamaca oynamislar. o kadar cok eglenmisler ki saatlerin nasil gectigini anlamamislar. bir sure sonra cicek kuzusunun tuyleri yine duzlesmeye baslamis ve eskisi gibi dumduz olmus. cicek bunu farkedince endiselenmeye baslamis, ya yine beni kovarlarsa diye. fakat diger kuzular yine de cicekle oynamaya devam etmisler. cicek dayanamamis sormus. bakin tuylerim dumduz oldu ama hala benimle oynuyorsunuz neden demis? kuzular da demisler ki; cicek seninle onceden dalga gectigimiz icin ozur dileriz bizi affet. aslinda senin  ne kadar iyi bir arkadas oldugunu anladik, birlikte cok eglendik, bu yuzden artik tuylerin nasil olursa olsun seninle oynamak istiyoruz demisler. cicek bu habere cok sevinmis. bundan sonra kendini oldugu gibi sevmis, mutlulukla yasamis.

burda da masal bitmis

kayip kolye

bir varmis, bir yokmus. evvel zaman icinde kalbur saman icinde, pirl piril gokyuzu altinda, yemyesil agaclarla ve kirlarla cevrili masmavi bir gol varmis. bu golde cesit cesit baliklar yasarmis. golun etrafinda da cocuklu aileler piknik yaparmis.

gunlerden bir gun (cocugunuzla bir isme karar verin, mesela ayse olsun) ayse ve ailesi bu golun kenarina piknik yapmaya gelmisler. yemisler icmisler, golde sularda oynamislar, kumdan kaleler yapmislar, top oynayip ip atlamislar, bol bol eglenmisler. ayse goldeki baliklara ekmek atmis onlari beslemis. bir sure sonra evlerine gitmisler.

onlar gittikten bir sure sonra baliklar suyun icine dusen ekmekleri bitirmis karinlarini doyurmuslar. fakat bir tane baligin agzina ucunda bir ip olan yuvarlak birsey takilmis. hemen arkadaslarinin yanina gitmis; arkadaslar bakin bakin ne buldum. iclerinden birisi demis ki 'aaa ben bunu bize ekmek veren kizin boynunda gormustum, onun kolyesi bu. herhalde bize ekmek verirken dusurmus olmali'. diger baliklar hep bir agizdan konusmaya baslamis, yaziiik kimbilir ne uzulmustur. ne yapicaz simdi, ona kolyesini geri goturmeliyiz.

iclerinden birisi nasil goturecegiz? diye sormus. en iyisi bilgili baliga soralim, o bize bir fikir verir demisler ve onun yanina gitmisler. bilgili balik olayi dinledikten sonra, eveet aklima bir fikir geldi, haydi benimle gelin demis ve sazliklara dogru yuzmus. sazlikta bir yapraga tirmanan tirtildan yardim istemis. tirtil kardes bu kolyeyi cok tatli bir kiz dusurdu, onu geri goturmemize yardim eder misin? biz sudan cikamiyoruz demisler. peki nasil olacak demis tirtil, ben cok yavas yuruyorum asla karanlik basmadan onun evine varamam. bilgili balik demis ki, sen zaten yurumeyeceksin seni kus goturecek. neee demis tirtil, kus beni yer olmaz. bilgili balik his korkma demis, biz simdi bu kolyeyi sana saracagiz, kus istese de seni yiyemez.

kolyeyi firlatmislar, tirtil done done yuvarlanmis ve kolyeyi etrafina bir kiyafet gibi dolamis. tirtili goren kus hemen yanina konmus. tam yemeye calisirken tirtil ona duuur demis. gormuyor musun uzerimdeki zirhi. beni boyle yiyemezsin. once bu etrafimdaki zinciri cikarmak gerek. bunun icin beni su karsidaki eve gotur, ordaki kiz beni kurtarir, sen de o zaman beni yersin demis. kus kabul etmis ve tirtili agzina alarak ucmaya baslamis. aysenin evinin penceresine konmus. camini tiklatmis. ayse cama gelince birden tirtili ve kolyesini gormus. hemen tirtili iceri almis, kusa da kolyesini getirdigi icin tesekkur etmis ona bol bol ekmek vermis. kus karnini doyurunca ucmus gitmis.

ayse tirtili iceri alinca etrafina dolanmis olan zinciri dikkatlice cikarmis, vah zavalli tirtilcik, herhalde kolyemi cimenlerde dusurdum, sen de takilip dolandin demis ve onu bir kutuya koymus. yesin diye en sevdigi yapraklardan vermis.

aradan birkac gun gecince tirtil kelebege donusmus, ayse bu guzel kelebegi gorunce cok sevinmis ve onu avucuna alip penceresinden disari salmis. gule gule guzel kelebekcik, kolyemi getidigin icin cok tesekkur ederim demis.

bizim tirtil kelebek olunca hemen ucarak golun kiyisina gitmis, baslamis uzerinde ucmaya. kelebegi goren baliklar onu tanimislar, aa tirtil kardes sen misin, ne guzel olmussun demisler. tirtil da basindan gecenleri anlatmis. iyi kalpli aysenin kolyesine kavustugunu, kendisine cok iyi davrandigini soylemis. baliklar da cok mutlu olmuslar. bundan sonra ayse her ne zaman gol kenarina gelip yuzse onun yanina yuzmusler. ayse de onlari hep beslemis hep sevmis

burda da masal bitmis....