29 Aralık 2016 Perşembe

korkusuz çocuklar

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde üç arkadaş varmış. Bunların adı Tim, Tom ve Tan'mış. Bu arkadaşlar hiç birşeyden korkmadıklarını iddia ederlermiş. Gerçekten korkmazlarmış da. Günlerden bir gün okulda bir hikaye konuşulmaya başlanmış. Kasabanın yakınındaki ormanda kocaman bir ayı olduğu hikayesi. Diğer çocuklar kendi aralarında konuşurken bizim üç arkadaş da duymuş. Ormanda kocaman korkunç bir ayı varmış. Tim, Tom ve Tan diğer çocuklara meydan okumuşlar, biz o ayıyı bulmaya gideceğiz demişler.

Okuldan sonra sırt çantalarını hazırlamışlar. Halat, fener, bıçak gibi lazım olabilecek malzemeler koymuşlar. Ve ormanın yolunu tutmuşlar. Ormanda nereye gideceklerini bilmiyorlarmış, bir o yöne bir bu yöne yürümüşler ama ayıya rastlamamışlar.

Sesleri dinleyelim demiş Tim, belki ayının sesini duyarız da o yöne gideriz. Kulak kabartmışlar. Önce bir ooouuuuuv diye ses gelmiş uzaklardan. Bu kurt veya köpek sesi demiş Tan, ayı olamaz. Sonra da bir o-u, o-u (baykuş sesi çıkarın) sesi. Bunu biliyorum ben bir baykuş demiş Tim. (Bu kısımda farklı sesler çıkarıp çocuğun bulmasını bekleyebilirsiniz, onun heyecanına göre uzatabilirsiniz). Bir başka yönden bir çatırtı sesi gelmiş, herhalde yerdeki dallar ezildi, belki bir tavşan belki de ayı? Uzaklardan tiz bir kuş çığlığı duyulmuş, yoksa bu da bir kartal mı? Biraz daha yürümüşler birden bir ses duymuşlar (horlama kükreme karışımı bir ses çıkarın). Merakla birbirlerine bakmışlar, evet bu ayının sesine benziyor. Ses devam ediyormuş (sesi tekrarlayın) ve yavaş yavaş o yöne yürümüşler. Ayıyı korkutup kaçırmamak için.

Sesi takip edince bir kulübeye varmışlar. Ses içerden geliyormuş. Kapıya yaklaşmışlar ve penceresinden bakmışlar. (Bu kısmı anlatırken yavaş yavaş heyecan katarak anlatabilirsiniz). Hayır hiç birşey görünmüyormuş. Yavaşça kapıyı açmışlar yatakta birşey varmış. Ama içerisi karanlıkmış pek görünmüyormuş. Bu arada ses tabi ki devam ediyormuş, galiba ayı uyuyormuş.

Daha iyi görmek için fenerini açmış Tom. Işık yanınca birden uyanmış yataktaki şey. Siz de kimsiniz ne arıyorsunuz burda demiş kocaman bir adammış karşılarında duran.

Çocuklar telaşla kaçmaya çalışmış, korkmayın benden size zarar gelmez demiş adam. Çocuklar ona kim olduğunu sormuşlar, ben bu ormanın korucusuyum demiş. Ormana bekçilik yaparım, kötü insanların ağaçları kesmesini, hayvanlara zararvermesini  engellerim.

Çocuklar hikayeyi anlatmışlar, peki bu ormandaki ayıyı hiç gördün mü diye sormuşlar. Yok demiş korucu. Ayılar çok büyük vahşi ormanlarda yaşar . Bu orman küçük sadece zararsız hayvanlar var. 

Çocuklar bir süre korucunun yanında dinlenip tekrar evlerine dönmüşler. Ertesi gün okulda başlarından geçen macerayı anlatmışlar. Arkadaşları gerçekten takdir etmiş, sizin ne kadar korkusuz cesur olduğunuzu anladık demişler.

Tim Tom ve Tan sayesinde diğer çocuklar ormana korkmadan gitmeye başlamış. Yine ormanda oynamışlar, bisiklet sürmüşler ve keyifli vakit geçirmişler...

26 Aralık 2016 Pazartesi

Sihirli Kar Tanesi

bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde uzak diyarların birinde bir ülke varmış. Bu ülkede mevsimler olması gerektiği gibi geçermiş. Yazları sıcak olur, ilkbahar ve sonbaharda yağmur yağar, kışın da kar yaparmış. Ve kış mevsimi geldiğinde, ülkenin insanları kar yağmasını heyecanla beklermiş. Çünkü uzun yıllar boyunca anlatılan bir hikayeye göre, yılın ilk karı yağdığında, düşen kar tanelerinin içinden bir tanesi sihirli olurmuş ve o sihirli kar tanesi kimin üzerine düşerse, dilediği herşey gerçek olurmuş.

O ülkeye kışgeldiğinde insanlar her gün acaba bugün kar yağacak mı diye beklerken kimi geceler uykusuz kalırlarmış. Çünkü bazen yılın ilk karı gece herkes uyurken yağıyormuş. O zaman da sihirli kar tanesi bir insana değil de toprağa düşer, bu yüzden o yıl topraklar çok bereketli olurmuş, çok ürün verirmiş.

Yine böyle bir akşam insanlar yemeklerini yemiş evlerinin penceresinde beklemeye başlamış. Çünkü artık ne zaman kar yağabileceğini anlıyorlarmış. O gün sabahtan beri havada kar soğuğu varmış. Veee birden bire kar tanelerinin yavaş yavaş düşmeye başladığını görmüşler. Hemen paltolarını şapkalarını kapıp dışarıya koşmuşlar. Bütün insanlar sokaklarda bir o yana bir bu yana yürüyor, kimileri sevinçten dans ediyor, kimileri de sihirli kar tanesini kendisi kapsın diye diğerlerini kovuyor, kavga ediyormuş.

Bu ülkede, insanların yoğun yaşadığı yerin biraz uzağında minik bir barakada ailesiyle yaşayan fakir bir çocuk varmış. Bu çocuğun ne iyi kıyafetleri ne bir sağlam ayakkabısı varmış. Hiç oyuncağı yokmuş ve yiyecekleri de çok azmış. O da kar yağdığını görür görmez incecik kıyafetleriyle dışarı fırlamış. Soğuktan donarak saatlerce dışarda karın altında durmuş çünkü sihirli kar tanesini bulmayı çok istiyormuş. Eğer kar tanesini yakalayan o olursa, güzel ve sıcak bir ev, eşyalar oyuncaklar ve yemek dileyecekmiş.

Bir süre sonra kar yağışı durmuş. Bütün insanlar eve girmişler. Fakir çocuk da üzüntüyle eve girmiş çünkü hiç bir değişiklik hissetmediği için sihirli kar tanesini kaçırdığını anlamış. Bütün insanlar yeniden uykuya dalmışlar, kimseye birşey olmadığı için herhalde yine kaçırdık toprağa düştü diye düşünmüşler.

Sabah olunca fakir çocuk gözlerini açmış ama hemen tekrar kapamış. Herhalde rüya görüyorum diye düşünmüş. Çünkü sıcacık bir odada, yumuşacık yatakta yatıyormuş. Hemen kalkmış etrafına bakınmış, koşa koşa annesinin yanına gitmiş. Anne neredeyiz biz burası neresi ne oldu diye sormuş. Çünkü kocaman sıcacık ev, içinde güzel eşyalar, çeşit çeşit oyuncaklar, yiyecek doku dolaplar... çocuk gözlerine inanamıyormuş.

Annesi evindesin yavrum burası bizim evimiz ben de uyanınca çok şaşırdım ama dışarıya bak. Hala aynı yerdeyiz. Gece sihirli kar tanesi bizim evin çatısına düşmüş olmalı. Herşey ne kadar da güzel çok mutluyum demiş.

O günden sonra çocuk ve ailesi bu güzel evde hiç sıkıntı çekmeden  mutlulukla yaşamışlar ve bunu göre diğer insanlar bir sonraki sihirli kar tanesi kendilerinin olsun diye dua etmeye başlamışlar:)

15 Aralık 2016 Perşembe

kayip renkli gokkusagi

bir varmis bir yokmus, sevimli bir kasabada sirin bir okulda okuyan bir grup cocuk varmis. bu kasabada cok yagmur yagar ve ardindan gokkusagi cikarmis. cocuklar da yagmuru cok sever, dindikten sonra kim once gokkusagini bulacak oyunu oynarlarmis.

yine bir gun yagmur diner dinmez bahceye cikmislar. gokyuzunde gokkusagi yavas yavas belirginlesmeye baslarken once ben goreyim diye butun cocuklar dikkatle bulutlari inceliyorlarmis. birden bire cocuklardan biri (adi zeynep olsun) gokkusagini gormus. arkadaslar bakin iste burada cikmaya basladi, once ben gordum ben ben diye bagirmis.

hep beraber gokkusaginin belirginlesmesini beklemisler fakat o da ne? gokkusaginin renklerinden biri cikmamis. (hangi rengi cikmamis cocuga sorun, bizimki sari dedi). hemen iceri girip ogretmenlerine soylemisler, ogretmenim ogretmenim gokkusaginda sari yok ne olmus ona? diye sormuslar. ogretmeni de bahceye cikip bakmis, gercekten de sari yok! cocuklara demis ki hadi cocuklar ona sari rengini geri verelim, nasil yapacagimiz hakkinda fikri olan var mi?

cocuklar dusunmeye baslamis, o kadar yuksege nasil gideriz? ya ucan birsey olursa demis ogretmen. Bir cocuk haykirmis baloncuk yapabiliriz.

hemen bir kova su doldurmuslar, icine bolca sabun koymuslar, bir de sari boya tabi. suyu kopurtunce sari sari baloncuklar olusmus. cocuklar cubuklarini ufleyerek yuzlerce sari baloncuk yapmis. baloncuklar yukselmis yukselmis ve gokyuzune ulastiginda patlayip icindeki boyalar gokkusagini boyamis. boylece yavas yavas gokkusaginda sari renkli bir cizgi olusmus.

cocuklar cok yorulmuslar ama cok eglenmisler, karsilarinda duran sahane gokkusagini izleyerek dinlenmisler. ogretmenleri de kendinizle gurur duyun cocuklar harika bir is basardiniz demis. o gun cocuklar eve gittiklerinde anne babalarina

'bugun ben gokkusagini boyadim' diye haber vermisler.

iki yaprak

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, kocaman bir ağaç varmış. Bir ilkbahar günu bu ağaçta mini mini bir sürü yaprak dünyaya gelmiş. Bu yapraklar günden güne büyümüşler, yağmurda yıkanmış, güneşli havalarda güneşlenmişler, rüzgar estikçe hep beraber dans etmişler. Bu ağaçta yaşamaktan öyle mutlularmış ki, uzun bahar ve yaz günlerinin nasıl geçtiğini anlamamışlar.

Ve birgün sonbahar gelmiş. Sonbahar gelince yaprakların o güzel yeşil renkleri değişmeye başlamıs. Önce sarı olmuşlar sonra kahverengi. Ve yaprakların sapları öyle güçsüzleşmiş ki, artık ağacın dalına sıkıca tutunamaz olmuş. Üstelik sert rüzgarlar tutunmalarını zorlaştırıyormuş ve yapraklar birer birer düşmeye başlamışlar. Bu ağaçta biraz daha iç kısımlarda yer alan iki arkadaş yaprak, düşen diğer yaprakları gördükçe korkuyorlarmış. Arkadaşlarımız nereye gidiyor böyle? Biz düşecek miyiz? Ya canımız acırsa? Ben ağaçtan ayrılmak istemiyorum, onu çok özlerim.... diye düşünüp üzülüyorlarmış. Her esen rüzgarda korkuyla birbirlerine sarılıyorlarmış ki rüzgar onları düşürmesin.

Fakat bir sabah üzerlerine bardaktan boşanırcasına yağan yağmurla uyanmışlar. Rüzgar çok şiddetli esiyormuş, vuuuuuu vuuuuu.... Ağacın dalları bir oyana bir bu yana sallanıyor ağaç sanki yere değecek gibi oluyormuş. İşte bu fırtınada ağaçta kalan yaprakların çoğu dökülmüş, bizim iki arkadaş da fazla dayanamamış ve sapları daldan kopuvermiş.

Hizla yere dusmeye baslamislar, duserken aaaa diye korkuyla bagiriyorlarmis, ruzgar onlari savurdugu icin dusmeleri biraz uzun surmus. ama sonra birden bire farketmisler, duserken ucmak ne kadar eglenceliymis. bu sefer de sevinc cigliklari atmaya baslamislar. agactan dusmek sandiklari kadar kotu degilmis. hem de ruzgar onlari diger yapraklarin uzerine yavasca koydugu icin canlari hic acimamis.

ucmak ne guzelmis demis bir yaprak arkadasina, simdi yere konduk keske yeniden ucsak. tam o sirada guclu bir ruzgar esivermis, yerdeki yapraklari havalandirmis ve bizim iki arkadas yine birsure boyunca bir o tarafa bir bu tarafa ucmuslar. ucarken hic gormedikleri yerleri, hic gormedikleri seyleri gormusler.

fakat yapraklar bir kuytuya sikisip kalmis. uzerlerine baska yapraklar da gelmis, yerlerinden kipirdayamamislar. gunler boyle gelip gecmis. bir sabah uyandiklarinda bazi sesler duymuslar. bunlar cocuk kahkahalariymis. bir grup cocuk kuytuya birikmis yapraklari alip havaya atiyorlarmis. sira bizim iki arkadasa da gelmis. cocuklarin ellerinde tekrar ucmaya baslamislar. bir yukari bir asagi, cocuklar defalarca yapraklari firlatmislar ve cok eglenmisler. bizim iki yaprak arkadas cocuklardan birisi onlari havaya firlattiginda esen bir ruzgarin etkisiyle yakindaki derenin uzerine ucuvermis. boylece derenin uzerinde yeni bir maceraya yol almislar. bir suru degisik yer gormusler, bir cok farkli hayvanla tanismislar ve agactan dusmenin hic de kotu birsey olmadigini anlamislar....

burda da masal bitmis :)